Cevat Sağlam



27.6.11

KADER VE KAZAYA İMAN İNSANI SORUMLULUKTAN KURTARMAZ


KADER VE KAZAYA İMAN İNSANI SORUMLULUKTAN KURTARMAZ
   Dinimizin inanç esaslarından biri olan kadere iman,ince ve anlaşılması zor bir konudur.Kader,Cenab-ı Hak’kın ezelden sonsuza kadar olacak şeyleri oluş şekil ve zamanlarıyla önceden bilip hükme bağlamasına denir.Kaza ise önceden plânlanmış bu olayların zamanı gelince vukû bulmasıdır.Kader ve Kazaya iman,Allah’ın ilim,idare,kudret ve tekvin sıfatlarına iman etmenin zaruri bir neticesidir.Kader ve kazaya iman insanı sorumluluktan kurtarmaz.Cenab-ı Hak,insana akıl ve düşünce yeteneği vermiş,doğru ve yanlış yolu göstermiştir.İnsan,sahip olduğu hür iradesini bu iki yoldan hangisinde kullanırsa,İlâhî Takdir o yönde tecelli eder ve tercihinin karşılığında mükâfat veya ceza görür.
   Sağlığımızı ve malımızı korumak görevlerimiz arasındadır.Sağlığımızı içki içerek,uyuşturucu kullanarak bozmak,malımızı gereksiz yerlerde ve işlerde israf etmek gibi irademizle ilgili davranışlarımızdan sorumluyuz.Fakat arzumuz ve gücümüz dışında sağlığımızın bozulmasından,malımıza bir zarar gelmesinden sorumlu değiliz.Aynı şekilde gerek namaz kılmak,oruç tutmak gibi ibâdetler ve gerekse hırsızlık yapmak,kumar oynamak gibi haram işler,insanın iradesine bağlı olarak gerçekleşir.Ama sel ve deprem gibi âfetlere uğraması,falan ya da filan aileden dünyaya gelmesi,renginin siyah veya beyaz olması insanın kendi iradesine bağlı değildir.Yüce Rabbimiz,irademiz dışında vukû bulan olaylardan bizi sorumlu tutmaz.Bu,İlâhi adaletin bir gereğidir.
   Kader konusundaki incelikleri kavrayamayan bazı kimseler,Allah’ın takdirini hiç hesaba katmadan insanın her istediğini yapabileceğini düşünürken,bazıları da bunun aksine kendi iradelerini saf dışı bırakıp,karşılaştıkları olayları doğrudan Allah’ın takdirine bağlayarak,sorumluluklardan kurtulmaya çalışmaktadırlar.Bu her iki görüş de yanlıştır.Zira,kaderde kulun isteme,yönelme ve elde etme işi ile Allah’ın yaratma fiili birlikte,aynı anda gerçekleşmektedir.Başka bir deyişle,kaderde Allah’ın iradesiyle kulun iradesi iç içedir.Yani isteme ve yönelme bizden,yaratma Cenab-ı Hak’tandır.Sorumlu oluşumuzun sebebi,kendi arzu ve hür irademizle işe yönelmemizdendir.
   Bu gerçeği göz ardı ederek bir işte ulaşılan güzel sonucu kendimizden bilip,hoşumuza gitmeyen neticeyi,vukûna kadar bizce belli olmayan kaderimize bağlamak ve olup bitenlerden sıyrılmaya çalışmak,kurtuluş çaresi değildir.Bize düşen,yaptıklarımızdan sorumlu olduğumuzun bilinci içerisinde daima iyiye,güzele,doğruya yönelmek,çalışmak,elden gelen bütün gayreti sarfetmek,işi hayırla sonuçlandırması için yüce Rabbimize niyazda bulunmaktır.Girişimlerimiz isteğimiz doğrultusunda gerçekleşmediğinde ya da irade ve yönelişimize ters düşen olaylarla karşılaştığımızda bunların bir İlâhi Takdir ve imtihan olduğunu düşünmeliyiz.
   Kader konusunda Sevgili Peygamberimizle bazı sahabileri arasında geçen bir sohbeti Ali İbn Ebî Tâlib (R.A.)şöyle anlatmıştır:Bir defasında Bakiu’l-Gard mezarlığında bulunuyorduk.Yanımıza Hazreti Peygamber geldi ve oturdu;biz de etrafına oturduk.Elinde bir dal parçası vardı.Başını eğdi ve düşünceli bir şekilde yere sopa ile çizgiler çizmeğe başladı.Sonra şöyle buyurdu:
   “Sizden hiçbir kimse,yaratılmış hiçbir nefis yoktur ki,Cennet ve Cehennemdeki yeri bilinmiş olmasın.”Yanındakiler:”Ya Resûlallah,şu hâlde ne diye çalışıyoruz,her şeyi bırakıp tevekkül etmeyelim mi?”dediler.Peygamber (S.A.V.)”Hayır,çalışınız,herkes ne için yaratıldı ise,onun için hızlandırılır”(1)buyurdu;sonra:”Kim verir ve sakınırsa,en güzeli de tasdik ederse,biz de onu en kolaya hazırlarız.Kim cimrilik eder,kendini müstağni sayar,en güzeli de yalanlarsa,biz de onu en zora hazırlarız.”(2)mealindeki ayetleri okudu.
   Görüldüğü gibi,tedbir almak takdire aykırı olmayıp,aksine dinî emirlerin gereği olan bir görevdir.Allah Tealâ her insanın rızkını takdir etmiş ve rızkın ancak kulun gayreti ile elde edileceğini bildirmiştir.Hazreti Peygamberin Cennet’lik olduklarını kendilerine haber verdiği on sahabî,”Biz zaten Cennetliğiz”deyip oturmamışlar,ömürlerinin sonuna kadar kendilerine düşen her görevi en güzel şekilde yerine getirmeye gayret etmişlerdir.
   Sevgili Peygamberimiz, ”Tedbir gibi akıllılık yoktur.”(3),”Önce deveni bağla,sonra tevekkül et.”(4)şeklinde Müslümanlara öğütte bulunmuşlardır.Medine’ye hicreti sırasında müşrikleri oyalamak ve şaşırtmak için Hazreti Ali’yi yatağına yatırması,Medine’nin ters istikametine giderek Sevr Dağında mağarada gizlenmesi,gece yolculuğunu ve işlek olmayan yolları tercih etmesi O’nun kader anlayışını ve sözlerine uygun davranışlarını sergileyen örneklerdir.Kendine düşen çalışmayı yapmadan ve gerekli tedbirleri almadan körü körüne tevekkül etmek doğru olsaydı,çalışma ve tedbir alma konusundaki dinî emirlerin bir anlamı kalmazdı.
   Hazreti Peygamber,müminlere kader ve kazaya iman etmekle yetinmelerini emretmiş,bu mevzuda tartışmaya girmekten onları menetmiştir.Allah Elçisi’nin bu konuya karşı hassasiyetini sergileyen ibret dolu şu olayı hatırlatarak yazımı noktalıyorum:
   Ebû Hureyre ve Enes İbn Malik (R.A.)dan rivayet olunduğuna göre;bazı kimseler kader meselesini tartışırlarken Hazreti Peygamber ansızın gelmiş ve ne konuşulduğunu öğrenince,hiddetle “Siz bununla mı memursunuz,yoksa ben size bunun için mi gönderildim.Sizden öncekiler bu konuda tartıştıkları için helâk oldular.Sakın bu meseleyi münakaşa etmeyiniz”(5)buyurmuşlardır.

______________________________________
1-     Tac Tercemesi,5/343
2-     Leyl Sûresi;ayet:5-10
3-     Feyzü’l-kadir 6/434
4-     Feyzül’l-kadir 4/530
5-     Abdü’l-Kerim el-Hatib:El-Kaza ve’l-Kader sf:228-230