Cevat Sağlam



17.2.11

DİNİ EMİRLERE-MİLLİ ÖRF ADETLERE UYMANIN ÖNEMİ


DİNİ EMİRLERE-MİLLİ ÖRF ADETLERE UYMANIN ÖNEMİ
  Dinimiz,fert ve toplumun yararına olan hususları emretmiş,zararına olanları ise yasaklamıştır.Müslümanlar,dinî emirleri ve bunlardan kaynaklanan örf ve adetlere uydukları tarıhin her devrinde,huzur ve güven içinde yaşamışlardır.Bunu bilen düşmanlarımız geçmişte olduğu gibi,günümüzde de bizi,birlik ve beraberliğimizi vesîle olan yüce değerlerimizden koparmaya,yabancı kültür ve ananeleri bize benimsetmeye çalışmaktadırlar.
   Oysaki:İslâmiyet,başkalarının örf ve adetlerini benimsememek ve onlara benzememek için ibâdeti bile değiştirmiştir.Sevgili Peygamberimiz,Medine'ye hicret ettiklerinde Musevîlerin aşure günü oruç tuttuklarına şahit olmuştu.Sebebini sorduklarında:"Bugün,Musa (A.S.)'ın,Firavun'un şerrinden kurtulduğu gündür.Bu kurtuluşu anarak Allah'a şükrediyoruz"dediler."Benim Hz.Musa'ya olan yakınlığım sizden daha fazladır"buyuran Sevgili Peygamberimiz,müslümanlara dönerek,aşure gününden bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutarak Yahudilere benzememelerini bildirmişti.(1)
   İlâhi emirlere uymak kadar,bunlara uymayanları uyarmak ve onları bulundukları yanlış yoldan kurtarmak da,dinî görevlerimizdendir.Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde meal olarak:
   "Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin,eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin,buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin.Bu sonuncusu ise,imanın en zayıf derecesidir"(2)buyurmuşlardır.
Hz.Ömer de,bir hutbesinde cemaate şöyle seslenmiştir:
 "Ey insanlar,gizli ve açık davranışlarınızda Allah'tan korkunuz.İyilikle emir,kötülükten nehy ediniz.Siz gemiye binen şu insanlar gibi olmayınız ki:Onlardan biri baltayı almış oturduğu yeri deliyor.Bunu gören arkadaşları,mani olmak istiyorlar.O ise:"Size ne,burası benim yerim değil mi?İstediğimi yaparım"diyor.Eğer onun elinden baltayı alırlarsa,o da kurtulur,ötekiler de.Fakat onu istediğini yapmakta serbets bırakırlarsa,O da batar ötekiler de..."(3)
  Dinî emirlere karşı gelerek,kanun ve nizamları çiğneyerek,hiçbir zaman,hiçbir yerde huzurlu ve güvenli olmak mümkün değildir.Çalışmadan,yorulmadan helâl kazanç elde edilmediği gibi ibâdet etmeden de,ahiret kazancı sağlanamaz.
  İnanmayanların,canilerin ve günahkârların da bu dünyada hayat sürdürmeleri,mal ve servet sahibi olmaları,Yüce Allah'ın Rahman sıfatının bir gereğidir.Cenab-ı Hak kâfire de caniye de günahkâra da çalıştığının karşılığını verir.İşlenen kötülüklerin cezasının çabuklaştırılmaması,onların karşılıksız kalacağı manasına gelmez.Nitekim,Yunus Sûresi'nin 11.inci ayetinde mealen:
 "Eğer Allah insanlara,hayrı çarçabuk istedikleri gibi  şerri de acele verseydi,elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu.Fakat bize kavuşmayı beklemeyenleri biz,azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına)bırakırız."buyrulmuştur.Sevgili Peygamberimiz de bu konuda meal olarak şöyle buyurmuşlardır:
 "Allah Teâlaibir kulunun iyiliğini dilerse,dünyada cezasını çabuklaştırır.Eğer bir kuluna fenalık dilerse suçundan dolayı onu dünyada cezalandırmaz,ta ki o kul,Kıyamet gününde günahı ile gelsin."(4)
  Yapılan her iyiliğin ve kötülüğün karşılığının ahirette mutlaka verileceği inancı,insanı yararlı işler yapmaya,kötülüklerden kaçınmaya,yalnız kendi çıkarına değil başkalarını da düşünmeye yöneltir.Böylece toplumda kimse kimsenin kötülüğünü düşünmez.Herkes birbirini sever ve sayar.Herkes huzur,güven,birlik ve beraberlik içinde yaşar.İnançsız ya da zayıf inançlı kimselerden oluşan toplumlarda ise,sevgiden,saygıdan,birlik ve beraberlikten,güç ve kuvvetten söz edilemez.
 "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın","Kendisini kurtaran kaptan" gibi düşüncelerin İslâm'da yeri yoktur.Zira,bize dokunmayan yılan bin yıl kardeşimize zarar verebilir.Unutulmamalıdır ki,din kardeşimizi korumak da nefsimizi ve ehlimizi korumak kadar kutsal bir görevdir.
 "Kendisini kurtaran kaptan da şüphesiz kaptandır.Fakat gerçek kaptan,tayfasını karşılaşılan tehlikelerden kurtardıktan sonra gemiyi terk edendir."İşte bunun gibi,gerçek müslüman da,yalnız nefsini düşünen değil,başkalarının iyiliğine çalışan,kendi nefsi için istediğini başkaları için de arzu etmeyendir.
  Sözün özü:her bir dünyevî ve uhrevî mutluluğumuza yönelik dinî emirlere uymaz,toplumu kaynaştıran millî örf ve adetlerimize önem vermezsek;dejenere olur,benliğimizi yitirir,yabancı kültürlerin etkisi altında kalarak,aşağılık duygusuna kapılırız.Din,vatan,bayrak,tarih,dil,kültür,örf ve anane gibi birleştirici değerlerimize bağlı kaldığımız sürece de,birbirimizi sever,milletçe güçleniriz.
  Yazımızı bir ayet-i kerime mealiyle noktalayalım:

"Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar,Allah,onlarda bulunanı değiştirmez"(5)


________________________
1-Tirmizi
2-Riyazu's-Salihin Tercemesi,1/228
3-Mev'iza-i Abdullâtif Efendi ve an-Nizamü'l-İslâmî;R.Salihin 1/230
4-Riyazu's-Salihin Tercemesi,1/73
5-Rad Sûresi,ayet:11