Cevat Sağlam



19.1.11

DOĞRULUK MÜSLÜMANLARIN EN BELİRGİN VASFIDIR

                           
DOĞRULUK MÜSLÜMANLARIN EN BELİRGİN VASFIDIR
   Doğruluk müslümanların en belirgin vasfıdır.Sözde doğruluk,işte doğruluk gibi hasletler ancak sağlam ve doğru bir inanca sahip olunarak elde edilebilirler.İman esaslarına ve bu cümleden olarak bu dünyada yaptığı iyilik ya da kötülüklerle ahirette karşılaşacağına,orada yalnız bu dünyadaki dürüst davranışlarının elinden tutacağına inanan kimse doğruluktan ayrılmaz.Yaratıcı'ya,ana-babaya,aileye,akrabaya,konu komşuya ve devlete karşı görevlerini doğrulukla yerine getirir.İlâhi emirlere,yasa ve kurallara ters düşen sözde ve işte bulunmaz.
   Doğrulukla toplum arasında kardeşlik,dostluk,sevgi,saygı,şefkat ve merhamet bağları güçlenir.Doğruluk,zulmü ortadan kaldırır.Adaletin ayakta durmasını ve insanlar arasında karşılıklı güveni sağlar.
   Doğruluk insanı izzet,şeref,fazilet,iffet,haysiyet ve vakar sahibi yapar.Doğru insan yalandan,hilekârlıktan,sahtekârlıktan dedikodudan,iftiradan sakınır ve böylece Allah'ın rızasını,insanların sevgisini kazanır.Ahkâf Sûresi'nin 13. ve 14. ayetlerinde doğru olan kimseler,Cennetle şöyle müjdelenmişlerdir:
"Doğrusu,Rabbimiz Allah'tır deyip,sonra dosdoğru gidenlere korku yoktur,onlar üzülmeyeceklerdir.","İşte onlar,işlediklerine bir karşılık olarak,içinde temelli kalacakları  Cennet'e girecek cennetliklerdir."(1)Doğruluğun önemini belirleyen bir hadis-i Şerif  de meâlen şöyledir:
  "Doğruluğa yapışın.Ondan ayrılmayın.Zira,doğruluk iyiliğe götürür.İyilik de Cennet'e götürür.Kişi,doğru söyledikçe,doğru araştırdıkça Allah katına doğru yazılır.Yalandan kaçının.Zira,yalan kötülüğe götürür.Kötülük de Cehennem'e götürür.Kişi yalan söyledikçe ve yalan peşinde koştukça Allah katında yalancı yazılır."Bir başka hadislerinde:
  "Tehlike görseniz de doğruluğu arayın,çünkü kurtuluş ancak doğruluktadır"(3)buyuran Sevgili Peygamberimiz,örnek davranışlarıyla bu konuda da müslümanlara rehber olmuştur.Allah Elçisi,Hudeybiye'de Mekkeli müşriklerle bir antlaşma yapmıştı.Bu antlaşmanın bir maddesi hükmünce Mekke'den Medine'ye gidecek her Mekkeli,kureyşe iade edilecekti.Mekke'de kalan müslümanlardan Ebu Cendel,bir çaresini bulup kaçmış,barış antlaşma yazılırken,zincirlerini sürüyerek müslümanların yanına gelmişti.Bunu gören kureyş temsilcisi:"İşte,antlaşmaya bağlı kalıp kalmayacağınızı gösterecek bir olay...Bunu hemen bana teslim ediniz"dedi.Bütün müslümanlar,bu durum karşısında çok üzülmüşler ve Ebu Cendel'i geri vermek istememişlerdi.İşte o zaman Hz.Peygamber (S.A.V.), "Ey Eba Cendel sabret,Cenab-ı Hak,sana ve seninle bulunan mazlumlara elbette kurtuluş yolu verecektir.Biz bir antlaşma yapmış bulunuyoruz.Onun hükümlerini bozmak bize düşmez."(4)buyurdular.
  Bu konudaki bir diğer örnek de şöyledir:Mekke'de kalan iki kişi,Bedir harbine katılmamak üzere müşriklere müşriklere söz verdikleri halde,savaşın en sıkıntılı bir anında Resulullah!a gelerek İslâm mücahidlerine katılmak istediklerini bildirmişlerdi.Bunun üzerine Peygamber Efendimiz : "Hayır,biz verdiğimiz söze sadık olmalıyız,yardımı ancak Allah'dan dileriz.O,bize kâfidir"buyurarak onlara verdikleri söze uymaları gerektiğini hatırlatmışlardır.
  Doğru insanlar,dinî emirleri yerine getirmiş olmanın ve insanlara güzel davranmanın kendilerine vermiş olduğu gönül rahatlığı içerisinde yaşarlar.Herkes doğru kimselerle münasebet kurmaya can atar ve adeta yarışır.Dürüst insanlara mal,hak ve sır emânet edilir.Doğru olmayanlara,yani özü,sözü ve işi birbirini tutmayanlara gelince,bunlarla kimse ilgilenmez.Böylelerini değil başkaları,kendi yakınları bile sevmez ve bunlara kimse güvenmez.Bazı kimseler,İlâhi emirlere,yasalara karşı gelmekle toplumda dışlanmanın ve kendilerine değer verilmemenin huzursuzluğu içerisinde kıvranıp dururlar da yine de huzursuzluğa sebep olan kötü alışkanlıklarını bırakacaklarına,yanlış tutumlarını haklı göstermeye çalışırlar.İşte böyle hata ve kusur işlemeye ısrarla devam etmek ve günahlara tövbe edip pişmanlık duymamak son derece sakıncalı bir davranıştır.
  Farz edelim ki insan,bu dünyada istediği kadar mal mülk  ve servet sahibi olmuş,ama İlâhi emirlere uymamış,ahdini yerine getirmemiş,adam kayırmış,rüşvet almış,iftira ve gıybet etmiş,yalan söylemiş,yalancı şahitliği yapmış ve böylece Sevgili Peygamberimiz'in "Bize hile yapan,bizden değildir"(5)buyruğuna muhatap kalmış;insan için bundan daha acıklı bir hal düşünülebilir mi?
  Dünyada doğruluk kadar insanın sahip olabileceği güzel bir haslet olmadığı gibi doğruluk kadar zor bir iş de yoktur.Zira doğruluk;ihlâsla,sabırla,özveriyle,azimle,temiz vicdanla ve kuvvetli irade ile olur.Günümüzde doğru olmadığını söyleyen hiçbir kimseye rastlanmadığı halde toplum arasında bunca hırsızlıkların,cinayetlerin ve haksızlıkların meydana gelmesi,her doğruyum diyenin doğru olmadığını kanıtlar.Sonra doğruluğun ne olup olmadığı herkesin kendi kişisel anlayışına bırakılmış da değildir.Doğruluğun ne olduğu dinî emirler ve yasalarla belirlenmiştir.O halde,bir kimsenin yükümlü bulunduğu görevlerini hakkıyla yerine getirmeden,kendi düşünce ve hevesince yaşayarak hep doğruluktan bahsetmesi ancak kendisini aldatmak olur.
   Evet doğruluk kolay olsaydı âlemlere rahmet ve insanlığa örnek olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol"(6)İlâhi emrini işaretle "Hüd Sûresi beni ihtiyarlattı"buyururlar mıydı?Bu hadis-i Şerif,Resulullah'ın ihtiyarlıktan çekindiği ya da doğruluğun zorluğundan şikâyetçi olduğu manalarına gelmez.O'nun bu endişesi,olsa olsa bizlerin doğruluk sınavında başarılı olup olamayacağımızın kaygısı ve doğruluğun büyük önemini bize anlatmanın bir ifadesidir.
  Yazımızı konuyla ilgili bir ayet-i Celile'nin yüce meâliyle noktalayalım.Allah'u Teâla şöyle buyuruyor:
"Ey İnananlar!Allah'tan sakının ve doğrularla beraber olun."(7)

                            

________________________
1-Ahkâf Sûresi;ayet:13-14
2-Tac tercemesi,5/106
3-Seçme hadisler 1/45
4-Hatemü'l Enbiya sf:289-290
5-Keşfü'l-Hafâ,2/226
6-Hüd Sûresi;ayet:112
7-Tövbe Sûresi;ayet:119