Cevat Sağlam



6.2.11

DİN HUZUR VE FAZİLET KAYNAĞIDIR

DİN HUZUR VE FAZİLET KAYNAĞIDIR
   İnsanoğlunun her devirde hak ya da batıl bir dine inandığı tarihî bir gerçektir.İlk yaratılan Hz.Âdem'in ilk Peygamber olduğu ve son Peygamber Hz.Muhammed'in getirmiş olduğu İlâhî hükmün de kıyamete kadar süreceği düşünülürse,yeryüzünün hiçbir zaman İlâhî kanundan mahrum kalmadığı ve kalmayacağı anlaşılır.Buna rağmen insanların,hiçbir devirde toptan dindar oldukları görülmemiştir.
   Din,kimseyi inanmaya zorlamaz.Din,akıl sahibi olan insanları ikna ederek,kendi istekleri ile hakka,hayra fazilete çağıran İlâhî bir kanundur.
   Birçok kimselerin,geniş ve rahat günlerinde inançsız yaşayıp,bir tehlike ya da ölüm anında Yüce Yaratıcı'ya sığındıkları çok kere müşahede edilmiştir.Fakat asıl olan,tehlike veya ölüm anı gelmeden Allah'a inanıp O'na kulluk etmektir.Kur'an-ı Kerim'de bu hususa meal olarak şöyle işaret ediliyor:
  "İnsanların başına bir sıkıntı gelince,Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar.Sonra Allah,katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk)tattırınca,bakarsınız ki onlardan bir grup yine Rablerine ortak koşuyorlar.Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım!Haydi sefa sürün;ama yakında bileceksiziniz."(1),"Denizde başınıza bir müsibet geldiğinde,O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider.O sizi kurtarıp karaya çıkardığında,(yine eski halinize)dönersiniz.İnsanoğlu çok nankördür."(2)Bir şair de bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
          " Yobazlık,geriliktir ona göre din iman,
             Safsatadır,hayâldir,tabiattır yaratan,
             Ne hazin bir gerçektir:Allah diye haykırır,
             Ümidi tükendiği gücü kaybolduğu an. " (3)
  İnsanın,bir beden diğeri ruh olmak üzere iki cephesi vardır.Bedenin yemeye,içmeye ihtiyacı olduğu gibi,ruhun da inanç,ibâdet ve güzel ahlâk gibi manevî gıdalara ihtiyacı vardır.İşte bu her iki yönüyle de olgunluğa ve doygunluğa erişen kişi gerçek bir mümindir.
  Ruhu terbiye olmamış bir insan,çölde yolunu şaşırmış;haritasız,pusulasız bir yolcu misali bu dünyada şaşkın şaşkın dolaşır durur,hiçbir zaman doğru yolu bulamaz.
   Her insan,kendisindeki din duygusunun inkişafı ve dinî görevleri yerine getirdiği ölçüde  Allah nezdinde değer kazanır.Nitekim Yüce Rabbimiz,Furkan Sûresi'nde meal olarak:
  "(Resûlüm!)De ki:(Kulluk ve) yalvarmanız olmasa,Rabbim size ne diye değer versin?"(4)buyurmuşlardır.
    Dinin insan için yararları sayılamayacak kadar çoktur:
İnsan karşılaştığı zorluklara,herşeyin Allah'tan geldiği inancıyla katlanabilir.Ancak bu,körü körüne tevekkül şeklinde anlaşılmamalıdır.
  Allah'ın vermiş olduğu sonsuz nimetlere karşı O'na hakkıyla şükredebilmek ancak ibâdetle mümkündür.
  İnancı zayıf bireylerden oluşan toplumlar güçlü ve güvenilir olamazlar.
  Din,ortak bir heyecan oluşturur,feragat ülküsünü gerçekleştirir,birliği,sosyal yardımlaşmayı ve barışı sağlar.
 Müminleri birliğe,güzel geçinmeye,sabra,Allah'a ve Peygamberine itaate çağıran,geçimsizliğin başarısızlığa sürükleyeceğini bildiren şu ayet-i kerime mealleri ne kadar anlamlıdır:
"Müminler ancak kardeştirler.Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz"(5),"Allah ve Resûlüne itaat edin,birbirinizle çekişmeyin;sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.Bir de sabredin.Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir."(6)
   Sevgili Peygamberimiz de birlik ve beraberliğin önemini:
"Bir mümin diğer mümin kardeşi için,bir kısım diğerlerine kenetlenen bir binanın taşları gibidir"(7)mealinde ifade etmişlerdir.
  Yüce dinimiz,inanç özgürlüğüne büyük önem verir.Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de meal olarak şöyle buyrulmuştur:
"(Resûlüm!)Eğer Rabbin dileseydi,yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi.O halde sen,inanmaları için insanları zorlayacak mısın?"(8),"(Resûlüm!),öğüt ver.Çünkü sen ancak öğüt vericisin.Onların üzerinde bir zorba değilsin.Ancak yüz çevirip inkâr edene gelince,işte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır..."(9)
   Ecdadımız,dinimizin bu emrine uyarak her zaman egemen oldukları gayri müslimlere inanç ve ibâdet hürriyeti tanımış,onların mabed edinme ve ibâdet etme haklarını güvence altına almışlardır.Buna karşılık müslüman olmayan bazı ülkelerde camilerin tahrip edildiği,yıkıldığı,yakıldığı,müslümanların ibâdetlerinden dolayı işkencelere maruz kaldığı,isimlerinin değiştirildiği ve hatta öldürüldüğü herkesçe bilinen bir gerçektir.
  Sözün özü:Hayatın devamı için hava ve gıda ne kadar önemliyse,huzurlu ve faziletli yaşamak için de,din o kadar önemlidir.Dinin olmadığı yerde fazilet ve vicdanın söz konusu olmayacağını millî şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy :
                "Ne irfandır veren ahlâka  yükseklik ne vicdandır,
                 Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır,
                 Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan'ın,
                 Ne irfanın kalır te'siri  katiyyen ne vicdanın. " 
 diye ne güzel ifade etmiştir.
    Ne mutlu "Allah indinde gerçek din İslâm"'a gönül verenlere.

______________________________________
1-Rum Sûresi;ayet:33-34
2-İsrâ Sûresi;ayet:67
3-Dini Felsefi Sohbetler,sf:48,Ferid Kam
4-Furkan Sûresi;ayet:77
5-Hucurat Sûresi;ayet:10
6-Enfal Sûresi;ayet:46
7-Tecrid-i Sarih Tercemesi,7/365;Riyazu's-Salihin Tercemesi,1/270
8-Yunus Sûresi;ayet:99
9-Gaşiye Sûresi;ayet:21-24